Quantcast
Channel: Kitap-evi
Viewing all 28 articles
Browse latest View live

#HüsneAslan #ÖzgecanAslan

$
0
0






"Kız öldü! diyorum
"Tek başına dışarıdaymış"diyor
Kız öldü! diyorum
"Nasıl giyinmiş" diyor
Kız öldü! diyorum
"Soyu sopu,dini,ırkı neymiş" diyor
Yahu Kız diyorum, öldü...
Umutları,hayalleri,geleceği öldü...
Annesi öldü,babası öldü...
İnsanlık öldü...
Kendini korumaya çalışırken,eziyet edile edile öldü...
Susuyor...susuyoruz"


Ben susmuyorum, hepimizin yapabileceği bir şey var!

Ya siz???


İç Güvenlik Paketi

$
0
0

Eğer halâ okumadıysanız, ne lan bu paket diyorsanız,buyrun umudumuz olan gençlerden biri Bilal' e anlatır gibi anlatmış. Bilal kim mi? Bizim sandviççide çalışan yarım akıllı oğlan o.

Bu dayasanın tam metni, hukuk dilinden anlayanlara.

Ben izlemeyi bırakana kadar yasanın 9 maddesi geçmişti. Azıcık sosyal medya takip edenler ne koşullarda geçirildiğini biliyordur. Çok daha kötü günler görmekten korkuyorum ben.


Arkadaşlar!
Bir İç Güvenlik Tasarısı'dır gırla gidiyor.
Ben de size bu post'ta size basitleştirilmiş haliyle hukuku ve İç Güvenlik Yasa Tasarısı'nı anlatmak istiyorum. İdama ilişkin yazdığım yazı işe yaramıştı, dilerim bu da yarar. Lütfen çevrenize okutunuz. Belki bir iki kişi daha nemalanır. Ben de bu akşam film izlemek yerine, daha hayırlı bir iş yapmışım diye ziyan olan geceme bakıp bakıp hayıflanmam.
İç Güvenlik Yasa Tasarısı sürekli konuşuluyor, Meclis'te vekiller birbirini dövüyor, muhalefet de tasarıyı hep birlikte protesto ediyor.
Peki bu yasa ne? Ne getiriyor, Ne götürüyor? Bir avukat olarak ben çevremdeki insanlar ile konuştuğumda herkesin kafasının bulanık olduğu, muhalifin de iktidar yanlısının da tasarı hakkında öğrenilen cümlelerden ile gidemediklerini gördüm.
Halbuki bu mesele çok ama çok önemli, insanların hayatına da doğrudan dahil olacak.
Peki niye bilinemiyor yasa ve sonuçları?
Burada klasik medyanın şarlatanlığı eleştirisi yapılıp geçilebilir ancak bir hukukçu olarak sizin de farkındalığınızı arttırmak için çuvaldızı biz hukukçuların da kendine batırması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yüzden size önce kısaca bir hukuk özeti geçerek başlamayı düşündüm.
Temelde hukuk nedir? Düzen ve kuralları oluşturan, oluşmuş kurallar içinde uygulama geliştirme (mahkeme kararları şu, bu) işidir.
Evinizde babanızın koyduğu kurallardan, satrança kadar her şeyin kuralı hukukun konusu olabilir ve temelde hukuktur da.
Eskiden ne yasa ne mahkeme varken toplum kendi kuralını kendi koyuyordu. Sonra başa liderler geçince, kuralı liderler koymaya başladı. Sonra liderler keyfine göre kural koyup yargılayınca (her yere kolları da yetmeyince) kadılar atadılar. Kadı kimdir? İlkel hakimdir.
Modern zamanlarda, Hukuku yazılı hale getirerek kadı adaletinden kurtarmaya çalıştı hukukçular. Çünkü kadı adaleti (taraflar Kadı'nın karşısına çıkar, derdini anlatır, Kadı da vicdanına göre karar verir) uygulayan kişiden kişiye değişmekte idi. Örneklemek gerekirse, Erzurum'da olaya bir sonuç, İzmir'de aynı olaya bambaşka bir sonuç çıkmasın istendi. Aynı şeyden dolayı bir ilde suçlu, öbüründe suçsuz olmanız size de saçma geliyordur eminim.
Bu nasıl yapıldı?
1-Kurallar yazılı hale getirildi. Böylece herkes kafasına göre kural uyduramasın istendi. Bunu kanunlar ve onların nasıl uygulanacağına dair yönetmelikler dile yaptık. Ve bütün kanunlar bir anayasaya uymaya mecbur bırakıldı. Anayasa ne? Anayasa vatandaşın hakkını düzenleyen metin aslında. Herkes eşittir, herkesin eğitim hakkı vardır vesaire, bunlar hep anayasada yazar. Anayasa temel metin olduğundan değiştirilmesi zordur. Kanunlar da anayasaya uymak zorundadır. Böylece iktidarın anayasayı değiştirme gücü olmadan, hakkı kısıtlaması engellenmeye çalışılır.
Bunu basitçe özetleyeyim. Ben anayasada herkes eşittir dedim. Sonra bir iktidar geldi, baktı ki meclisteki sandalye sayısı anayasayı değiştirmeye yetmiyor. Kanun çıkardı, dedi ki, sarışınlar eşit değildir.E ama bu anayasaya aykırı. O zaman ne yapılacağı aşağıda yazıyor.
Anlayacağınız bir şeyin kanunla düzenlenmesi tek başına yeterli değil. Anayasaya da uyması gerekir. Yani Anayasa tepede, onun altında yasa, onun altında yönetmelik. Herkes üstündekine uymak zorunda.
Peki ben anayasayı da değiştirebildim? Ve dedim ki sarışınlar eşit değildir. Gerçekten eşit olmayacaklar mı? Benzer bir şeyi Almanlar, 2. dünya savaşı sırasında Yahudilere yaptı. Onlar insan değildir dedi. Kimse de bir şey yapamadı.
Ama İkinci dünya savaşından sonra Nazi Almanların yaptıklarından sonra dünya şuna uyandı. Bir devletin iç düzenlemesi yetmez. Biz bir örgüt kuralım (birleşmiş milletler), bu örgütle insan haklarına ilişkin çalışmalar yapalım (insan hakları evrensel beyannamesi) , her devlet de bunu imzalasın ve uysun. Bunlara biz insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler diyoruz. Türkiye de anayasasında bu tip sözleşmelerin kanundan üstün tutulduğunu kabul etti. Yani çıkarılan kanunlar artık sadece anayasaya değil, insan hakları için düzenlenen ve Türkiye'nin imzaladığı tüm Uluslar arası sözleşmelere de uygun olmak zorundaydı.
Peki meclis yahut devlet üstündekine aykırı davranırsa ne olur? Bunu yapan meclis ise, kanun çıkartmıştır. Kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götürürüz. Mahkeme inceler. Anayasa Mahkemesi, Sarışınların insanlar ile eşit sayılmamasını anayasaya aykırı bulursa kanunu iptal eder. Biter gider. Yok bunu yapan devlet ise (yani bakanlıklar, valilikler vs.) yönetmelik genelge vb. Bir işlem yapmıştır, bunu da Danıştay isimli mahkemeye götürürüz. Danıştay inceler. Anayasaya ve kanuna aykırı ise, Danıştay iptal eder.
2- Bu kuralların konulmasından sonra bir de uygulama sorunu doğdu. Yani ben kuralı düzgün koydum da bakalım mahkeme bunu düzgün uyguladı mı? İzmir'den ayrı, Erzurum'dan ayrı karar çıkıyor mu? İşte bunu denetlemek de temyiz mahkemesinin görevidir. Nedir bu temyiz mahkemesi? Benim davama bakan mahkeme kanuna aykırı bir karar vermiş ise, temyiz ederim. Dosya üst mahkemeye (ceza veya tazminat vs. davası ise Yargıtay, devletin kural koymaktan başka yaptığı işlemler ise [mesela, verdiği inşaat ruhsatımı iptal etti] Danıştay) gönderilir. Onlar inceler. Bu mahkemeler de dava düzgün görülmüş mü, onu kontrol ederler ve İzmir'den farklı Erzurum'dan farklı karar çıkmasına engel olurlar.
Şimdi buraya kadar size çok karışık geldi ise, inanın oldukça sadeleştirdim. Yoksa sistem bundan daha karmaşık. Fakat temelde özet bu.
Fakat gördüğün üzere sisteme bir sürü şey eklendi ve Ben Kadı'ya gideyim, o artık ne derse'den çıktı. Bunun dezavantajı şu oldu. Hukuk insanlardan koptu. Yani sokaktaki adam artık kanun ne, tüzük ne, genelge ne, yargıtay ne, danıştay ne, anayasa mahkemesi ne, bunu bilmiyor. Kanun metinlerine bakıyorsunuz, pek bir şey anlaşılmıyor.
İnsanlara ülkemizde temel adalet dersi verilmemesi de (din-ahlak bilgisi değil sonuçta ) bunun bir diğer sonucu. İnanın, ben de Fakülte'ye girene kadar bu kadar bilgi sahibi değildim. O yüzden canınızı sıkmayın. Sizin hukuktan anlamamanızı isteyen hem hukukun karışıklığı bir yandan da devletin bizzat kendisi. Kimsenin işine gelmiyor bütün ülkeyi hukuk bilir hale getirmek.
Şimdi gelelim İç Güvenlik Yasa Tasarısı'na.
Yukarıdaki açıklamaları okuduğunuzda, bu tasarıyı neden detaylıca bilmediğinize dair bir fikir edinmişsinizdir. Fakat tasarı çok ciddi bir düzenleme. Şimdi ben yine elimden geldiğince basitleştirerek tasarıdan öncesi ve sonrasını anlatmaya çalışacağım ki, siz de ne geliyor-gidiyor'u görebilin. Bunu yaparken örnekler kullanmaya gayret edeceğim, umarım işe yarar hale gelir.
Bizim hukukumuzda polisin iki tip yetkisi vardır. Bunlardan biri adli (yani suç içeren olaylar) diğeri idari (yani suç olmamakla birlikte genel düzenlemeler)dir. Polis bazı hareketlerini adli, bazılarını idari sebeple yapar.
Polis adli olaylarda savcıya bağlıdır. Savcı kimdir? Savcı bir suç işlenmiş mi diye araştıran, delilleri toplatan kişidir. Savcının bu yaptığına soruşturma diyoruz. Savcı delillere ve iddiaya bakar, suçun işlendiğini düşünürse mahkemeye dava açar. Düşünmez ise takipsizlik kararı verir, hiçbir şey olmaz, dosya kapanır. Savcı işte bu delilleri toplarken polisi kullanır. Polisin adli (yani suç içeren olaylardaki) amiri savcıdır. Polis her şeyi onun emir ve talimatı ile yapar. Kafasına göre iş yapamaz.
Peki polis ne yapabilir?
Yakalama: Polis suç işleyen kişiyi durdurur. Yani onu yakalar ve kaçmamasını sağlar. Fakat bir yere götürmez. Mesela ben suç işledim. Polis yolda kimlik kontrolü yapıyormuş. Benim arandığım ortaya çıktı. Hop arkadaş gitme hiçbir yere diye durdurdu beni sokakta.
İfade alma: Polis bir suça ilişkin benim (ben suçun mağduru ya da suçu işleyen olmalıyım) bilgime başvurur. Dediklerimi yazar. Bana imzalatır. Dosyasına koyar. (sonra bu dosyayı suçu araştırsın diye savcıya verecek) Bunu karakoldan başka yerde yapamaz. Yapsa bile, hukuka uygun bir ifade olmaz. Yani mahkemede işe yaramaz.
Gözaltı: Herkesin tutuklama ile karıştırdığı bir konu bu. Gözaltı dizilerde “geceyi nezarette geçireceksin” denilen şey aslında. Karakolda kalıyorsunuz. Niye? Çünkü savcı diyor ki, “bu adam kaçabilir, suç işleyebilir, delil karartabilir. Sen bunu tut.” Savcı bunu demeyebilir mi? Evet demeyebilir. “İfadesini al, serbest bırak” der. Gözaltı süresi 1 gündür. Eğer örgütlü suç ise, en fazla 3 güne kadar uzatılabilir. Bundan sonra kişinin savcı karşısına çıkarılması gerekir. Aksi halde hukuksuzluk olur, polisler suç işlemiş sayılır. Kişi gözaltına girerken hastahaneye götürülür. Oradan çıkarılırken de gene hastahaneye götürülür. Böylece, polisin sizi gözaltında dövmesini engellemek istenir. Çünkü raporların ilkinde sağlam, ikincisinde dayak yemiş haldeyseniz anlaşılır ki bunu polis yapmış.
Arama: Bu da polisin sizi, evinizi, üstünüzü, başınızı arayabilmesi meselesi. Polis yine bunu savcı derse yapar. Bunlardan bazıları için (ev araması vb.) hakimden izin alınması gerekir. Eğer hakime ulaşılamıyorsa (aradık açmadı) savcıya sorar polis.
Şimdi gördüğünüz üzere sistem şöyle işliyor. Savcı polise yap diyor, polis yapıyor.
Peki bu niye böyle? Polisi bir hukukçu denetlesin diye aslında. Polis sayısı çok fazla ama pek azı hukuk eğitimi almış. Hal böyle olunca bir sürü yanlış yapabiliyorlar, dahası suç işleyebiliyorlar. Ama savcı denetleyince bu oran bayağı düşüyor. Çünkü talimatı veren savcı da topun ağzında olduğundan, polisin her canını istediğini yapmasına izin vermiyor. Ve bütün işlemler kayıt altına alınıyor. Avukat da dosyayı rahat takip ediyor. Çünkü muhatabı savcı.
Bu sistemi size örnekle açıklayayım bir de.
Karakterimiz Ayşe bir eyleme katılmıştır. Bu eylemde polisler onun suç işlediğini düşünerek yakalar (yakalama). Ardından polisler savcıyı arar. Savcı ne diyebilir? Serbest bırak, İfadesini al bırak, ya da gözaltına al. Polis de bu üçünden birini yapar. Bu arada üstünü aramak isterse gene savcıya sorar. Savcı der ki ara ya da arama. Polis duruma göre Ayşe'yi ya bırakır, ya karakola götürmek zorundadır. Başka bir şey yapamaz.
Sistem kısa bir özetle bu.
Şimdi yeni tasarı şunu diyor.
Polis karakterimiz Ayşe'yi eylemde gördü. Artık onu yakalayabilir, sokak ortasında bekletebilir, yahut olaydan uzaklaştırabilir. Ayrıca isterse Savcı'ya hiç haber vermeden, 48 saat kendisi gözaltında tutabilir.
E yani dediğinizi duyar gibiyim?
Yanisi şu dostlar,
Diyelim ki eylemle meylemle hiç alakanız bile yok. Kadıköy'de bira içiyordunuz, Polis eylem yapan grupla birbirine girdi. Sizi de arada yakaladılar. Takarlar bileğinize kelepçeyi, dikerler sokak ortasında. Ya da olay yerinden uzaklaştırabilirler. Nereye götürebilirler, bu belli değil. İsterse gider, ormana götürür ve orada bırakır sizi. Yani siz bira içtiğiniz bir akşam kendinizi ormanın ortasında bulabilirsiniz.
Hadi bu örneği daha da ileri götürelim.
Biz eylemlerde kızları taciz eden, onlara laf atan polislerin olduğunu biliyoruz. Diyelim ki kafadar polisler kadınları aldı eylemden. Götürdüler ormana. Bıraktık diye tutanak düzenlediler. Fakat bırakmadılar ve tecavüz ettiler. Ya da dövdüler. Bunu kim kontrol edebilecek. Belli değil. E gözaltındaki gibi bu kişiler hastahaneye de götürülmüyorlar zaten. Polis dedi ki, valla ben aldığımda dayak yemişti, ben bir şey yapmadım. Ya da ben onu ormanda bıraktım, sonra ne oldu ben bilmem dedi. Çünkü bu sokak ortasında bekletme veya ormana götürme için hastahane düzenlemesi yok. Gözaltı olsaydı olacaktı.
Şimdi şablon yerine oturmaya başlamıştır.
Tasarı ayrıca şunu diyor. Polis, amirinden (savcıdan değil de komiserden vs) izin alarak üstünüzü arayabilir. Yani polis bu tasarıdan sonra beni kafasına göre arayabilecek.
Bitti mi, bitmedi.
Tasarı bir de şunu diyor. Polis evde iş yerinde ifade alabilir. E alsın ne var? Şu var. Polis diyelim ki canına esti, gecenin bir vakti girme hakkı olmayan (niye, çünkü hakimden ya da savcıdan karar almamış) evinize girip ifadenizi alıyorum diyebilir. Saat 3, 5 artık ne zaman isterse. Şimdi yukarıda bahsettiğim Yargıtay ve Danıştay diyordu ki, ben polise gel desem bile polis evime giremez. Çünkü, beni belki korkuttu da izin verdim, ne belli. Bir de polis kalkıp “ben zorla girmedim, o izin verdi” diye savunma yapıyordu, karar olmadan eve dalıp insanları dövdüğü zaman. Yargıtay ve Danıştay da yok öyle yağma diyerek durdurmuşlardı bunu. Polis şu an siz isteseniz bile, karar olmadan evinize giremez. Girerse suç işler. Tasarı onaylanırsa polis tekrar bu yetkiye, bu sefer ifade alacağım bahanesi ile kavuşuyor.
Anladınız mı mevzuyu? Sizi artık kafasına göre yoldan çevirir, arar, evinize girer, ister ormana götürür, ister bambaşka bir yere. Ne yakınlarınıza ne avukatınıza da aramanıza izin vermez. Öyle kalırsınız. Elinizde belge de olmadığından ispat da edemezsiniz bir suçun mağduru olursanız.
İşte polis devleti oluyoruz derken, muhalefet iç güvenlik yasa tasarısına bu yüzden karşı çıkıyor.
Peki burada bitiyor mu, bitmiyor. Polisin eylemde kendisine sapan, molotof atan kişiye karşı silah kullanma yetkisi geliyor. "E kullansın canım, adamın hayatı tehlikede" dediğinizi duyar gibiyim. Polisin zaten kendisinin ya da başkasının hayatı tehlikeye girdiğinde önce uyarıp, sonra havaya ateş açıp, sonra kişiyi vurma yetkisi vardı.
Eee bu ne o zaman?
Valla güzel dostum, bu şu. Polis elinde molotofu gördü mü, basar alnına kurşunu, daha da hiçbir şey açıklamak zorunda değildir. Hatta ve hatta polis şunu da yapabilir. Basar alnına kurşunu, tutuşturur boş ellerine molotofu. Siler görüntüleri (Ali İsmail Korkmaz da sildiği gibi) elini kollunu sallaya sallaya gider.
Bu da meselenin neden hayati olduğuna ilişkin.
Peki tasarı sadece bunu mu yapıyor?
Hayır. Malesef burada da bitmedi. Tasarı bazı yeni suçlar da uyduruyor. Artık valilik bir karar aldığında (1 Mayıs'da gösteri yapmayacaksın) yapman suç. Normalde nasıldı? Valilik bir karar alsa bile, ben eylemde suç işlemediğim takdirde bir suç işlemiş olmuyordum. Şimdi, eyleme çıktığım an hapis cezası.
Eskiden eylemde boyalı su sıkması yasaktı. Artık serbest.
Bunun haricinde polise eylemde yardım etmeyen kamu görevlileri (TOMA'ya su vermeyen belediye başkanı) hapis cezası alıyor.
Yani polis artık sizi vurur mu, sabaha mı bırakır, gözaltına mı alır kafasına göre. Bu onun bileceği iş. Herkes de ona seve seve yardım edecek.
Şimdi hukuku da tasarıyı da bildiğinize göre, buna ilişkin muhalefete sizi davet ediyorum. Lütfen duyurun, herkes ses çıkarsın. Bu yasa çıktıktan sonra önümüz sıkıntılı. Çünkü hükümet aleyhinde yapılan her eylemde, zarar görme, hapse düşme ve öldürülme tehlikesi altında olacak insanlar. İşin acı yanı, bu hukuka uygun olacak.
Çünkü, yasa çıkarsa onu denetleyecek olan yukarıdaki mahkemeler, Anayasa Mahkemesi de, onu uygulayacak olan Yargıtay da sizi mi hükümeti mi savunur, belli değil. (Uygulamadan anlaşılan hükümeti ve polisi savunur)
Yukarıda bir ara demiştim ya, Nazi Almanyası'ndan sonra insan haklarına ilişkin Uluslararası sözleşmeler öngörüldü diye. Bunun sebebi şuydu. Almanlar yaptıkları her şeyi kendi kanunlarına uygun yaptılar ve onca adamın ölmesi, toplama kampında durması, aslında suç falan değildi.
Şimdi bu ülkede işlenmek istenen suçlar, kanuna uyduruluyor. Sonumuzun gerçekten hayra alamet olmadığı bir durumdayız.
Hepinize iyi akşamlar.

Aslı burada, aklına sağlık dediğim o genç avukatta. 





Kırmızı Çizgiler

$
0
0






İşin ironik yanı bu kırmızı çizgiler lafı da sanırım tayyar ve avanesiyle girdi lugatimize. Nedir sizin kırmızı çizginiz? Yani çok genel bazı aşılmaması gereken,aşıldığı takdirde insana kötü şeyler yaptıracak ahlaki, dini, bireysel özgürlüğe ve dokunulmazlığa saldırı olacak bazı çizgiler vardır illa ki. İnsan kendi bedenine, hayatına, aile bireylerine, işine, kutsalına vs vs zarar verecek hareket gördüğü anda ahan da orada dur der. İşte bu dur deme noktasıdır kırmızı çizgiler.

Gezi hareketinden beri çok kafamda evirip çevirdiğim bir şey bu. Ben Gezi' yi milyonlarca insanın eeee yeter be demesiyle açıklayabiliyorum. Hepimizin o çizgilerine basılıyordu epeydir ama kollektif bir tepki verilmiyordu. Gezi işte bu kollektif tepkiydi. Yok ben ilk üç gün destekledim, yok sonra şu oldu, yok bilmemkimin posterini astılar, i..neler ( biz onlara öyle demiyoruz) bile sokağa çıktı falan filan bik biklerini bırakırsak Gezi cidden bir kırmızı çizgi aşılmasına ( mütemadiyen) ve onu yap, bunu yapma, şöyle düşün, bana oy ver, onlar darbeci subaylardı, akademisyen de nedir, sanat ancak bizim dediğimiz kadar sanattır vs vs  diye sürekli bir baskı altında olan milyonlarca insanın ortak çığlığıydı.

Gezi bitti. Önce bunu kafamıza bir sokalım. Bir daha Gezi kadar barışcıl ve bir o kadar da zulüm gören bir halk eyleminin oluşması bence hayaldir. Bakmayın siz Gezi' den daha kötüsü geliyor hazırlıklı olun söylemlerine. Ne yazık ki günümüzde eline köşe yazısı, sosyal medya aracı geçiren herkes kendi fikirlerini topluma empoze etmekte kullanıyor bunu. Bence Gezi bir daha olamaz. Ama olabilecek daha kötü bir şey var ki o da beni uykusuz bırakmaya yetiyor. Peki Gezi' den sonra gelecek olan ne? İşte çok kanlı bir şey olur bence o. Öyle ki 1980 12 Eylül öncesini hatırlayanlarımızı bile dehşete düşürecek kadar kanlı. Çünkü savaşacak taraflar iki tane olacak. Biri iktidarın güçleri ki polis en başta ama ordunun son zamanki haline bakılırsa polisin yanına jandarma ve diğer askerin de eklenmesi çok kolay. Öbür taraf ise daha şanssız. Tekrar Gezi' deki gibi bir bütünlüğü sağlayamayacak her fraksiyondan, her düşünceden insan. Ki iktidarın içlerine attığı nifak tohumları ( bugünlerde görüyoruz, İzmir' de öldürülen o 19 yaşındaki çocuğun bir çocuk olmasından önce ülkücü olması ve HDPliler öldürdü kavgası; ya da Özgecan kızın ölümünün siyasilerce kullanılması ) bu hareket başlayana kadar çok daha organize şekilde kök salmış olacaktır. Yani Hem iktidara karşı hem kendi içlerinde didişen bir % 50 nin kavgasından bahsediyorum, kazanılması imkansız.

Çok düşündüm beni tekrar sokağa ne çıkartır diye. Az takip edenler biliyor Gezi sırasında hayatımda hiç olmadığım kadar aktivist hale geldiğimi. Ne zamanki sokakta olmanın hem ölüm tehlikesi arttı hem başka şeyler içine girdi ben sokakta edindiğim o aktivist ruhu hep başka şeylere yönelttim. Kedi köpek sokak hayvanı kavgam zaten vardı. İnsan pek sevmem ama insanlara yardımı da eklemeye çalıştım. Aç parantez sevgili ablamın tek yorumu: kediler bitti evsizler mi başladı:) kapa parantez.

Mesela eğer rivayetler doğruysa ve Nisan ayında Apo ( Ben bebek katili terörist derim, başkası özgürlük lideri der lütfen bunun tartışmasını yapmayın burada. Ben Apo ve PKKnın yaşattıklarına 1ci derece akrabamın yaşadıkları sayesinde şahidim, çok zor sempatizan olmam. Ama ben aynı zamanda her kürt PKK değildir derim, nasıl her Türk faşist değilse) serbest bırakılacak ve siyaset kapısı açılacak. Bu mesela benim için bir kırmızı çizgi, ben onun suratını konuşmalarını televizyonda sokaklarda görmek istemiyorum. Haa şimdi gördüğün HDP üyeleri neydi diye soran olabilir. Vallahi cevabım yok. Demirtaş' ı dinlediğim zaman o kadar aydın bir yüz, ılımlı ve mantıklı söylemler görüyorum ki. Ama geçmişinde ve şimdi arkasında PKK olan bir partiye de oy veremiyorum.

Atamın yattığı yere ve değerlerine saldırı ise zaten kırmızı çizgidir, ama bireysel kalınıyor hep. Mesele Lise 2 deki oğlum 3 Martta bir Mehmet akif Ersoy şiiri okuyacakmış okulundaki törende. Şeytan git okuluna tartış öğretmenleriyle diyor. Sonra iki senesi kaldı devlet okulundan kurtulmaya, karartma çocuğun iki senesini diyor.

Bir diğer rivayet ise bu gece ortaya fuatavni tarafından atıldı. Muktedirin CHP' yi kapama çalışması. Bak bu da işte benim kırmızı çizgim. Atatürk'ün kurduğu partinin çizgisinden uzaklaşmıştır onu biliyorum. En başta zaten CHP li olan belediye Beşiktaştan gidip yerine başka CHPli başkan geldiğinde yaşananların birebir tanığıyım. Aynı bokun laciverdi arkadaşlar. Senin taşeronun gitsin benimki gelsin, senin hısımını işten çıkardım kendi hısımımı koydum olayları. Sarıgül ise hep şüpheyle baktığım biriydi zaten. Ama ana muhalefet partisini kapatmaya çalışmak?? Hem de yöntemlerin, hukuku ve polisi ele geçirme çalışmaların bu kadar ayyuktayken? Yok orada durması lazım bu diktatör bozuntusunun.




Ben tekrar sokağa umarım sadece beşiktaşın şampiyonluk kutlaması için çıkarım. Ama eğer oy pusulamda CHP olmayacaksa, oy vereceğim parti başkanları arasında apo olacaksa yine sokaktayımdır.

Haa bir sokağa çıkış sebebim daha olabilir. Ölür adam be ölür, bakın sabaha kadar sokaklarda oynamaz mıyım o zaman:)




Gezi ve Sonraki Umutlar

$
0
0

Tam da 2 yıl önce bu gece başlamıştı Gezi direnişi. Çoğu insanın duyması için bir kaç gün daha geçmesi gerekmişti. Nereden nereye geldik yazmıyacağım, aksine Gezi ile birlikte ortaya çıkan yeni farkındalıklardan birinden bahsedeceğim. Hem Gezi hem sonraki süreçte çoğu insanın ( çoğu konuda olduğu gibi) sadece sosyal medyadan bik bik yapıp taglamasıyla içini rahatlattığı ve elini taşın altına sokanın az olduğunu öğrendik. 2 yıl önce ekranlardan bizlere çemkiren öfke dozunu arttırarak çemkiriyor; o zaman sokakta olanlar davalarla, hukuksuz baskıyla, polis şiddeti ile sindiriliyor; toplumca bir korku ülkesi hakine getirildik. Ama o Geziyi yaratanlardan elini taşın altına koyanlar da var. Oy Ve Ötesini bilmeyen kalmadı sanırım, ama daha az bilinen birileri var: Bağımsız adaylar.

Metin Şentürk değil kastım ( kötülemek değil tabii ki) gerçekten Gezi boyunca belki de yanyana durduğunuz ama tanımadığınız bir insandan bahsedeceğim size. BERKAN ÇELİK...

Bağımsız aday, hem de adaylık için gereken parayı bankadan kredi çekerek sağlayan 28 yaşında genç bir mimar. Gezi ruhunu ve hatta fazlasını taşıyor. Ben onunla twitterda tanıştım ve sayesinde sokakta yaşayan evsizlere yardım etme imkanı buldum. Ailemdeki durumlar yüzünden sürdüremedim etkinliğimi ama hep izledim onu. Şimdi elden geldiğince size tanıtayım.

Merhaba,
Ben ülkenin yönetim biçiminden rahatsız olan 28 yaşında bir gencim.
Özellikle Gezi sonrasında yüzlerce toplantı ve etkinliğe katıldım. Haftada ortalama4 günümü forum, toplantı veya etkinliklere, eylemlere ayırdım. Şunu net olarak söyleyebilirim ki; siyasi partilerin savunduğu şeylerin bizim konuştuklarımızla alakası yok. Yüzlerce zeki insanla sohbet etme fırsatı buldum. Apaçık, ulu orta siyaset yaptık. Üstelik bunları çalıştığımız işlerden arta kalan zamanlarda yaptık. Şunu gördüm, haftada 60 saat çalışan biri olarak, işimden kalan zamanda bile, siyasi parti mensuplarından çok daha fazla çalışıyorum. Yani, kendi adıma, ömrümün en güzel yaşlarında, tüm cesaret ve üretkenliğimle toplumsal mücadelenin bir parçası oldum. Pek çok şey öğrendim, pek çok şey öğrettim.
Bunca çabadan sonra eski kafalar üzerinden dönen, tek taraflı iletişim kuran siyaseti, bize yapılan bir hakaret olarak görüyorum.
Forumlarda yeni çağı yakalayamayan, eski söylevlerini bize dayatan siyasi grupların egemenlik kurması ve forumların söylevden başka somut üretimi olmayan toplantılara dönüşmesini acı ile izledik.
Herkes eleştiri yapıyordu, çözüm üretmeye gelince, iş yapmaya gelince yalnız birkaç kişi kalıyorduk. Aslında bu konuda tecrübeliydim, Gezi'nin son günü, müdahale öncesinde konteyner'ları temizlemek için bir etkinlik açmıştım. 115 kişi geliyor görünen etkinlikte 1 kişi , ben, konteyner'ların içindeki pisliği temizlemeye kalkıştım. Şişli belediyesinin o gün yolladığı su tankerleriyle temizliğe girişen 1 sivil insan vardı.
Aradan geçen yaklaşık 2 sende durum değişmedi ve seçime doğru giderken herkes şikayetçi, ama kimse çözüm önermiyor. Ben de "Bu b.ku temizlemek de bana kaldı" diye düşündüm.
Gezi'ye kitle olarak ilk girdiğimiz günün sabahında, 5 arkadaşla çöpleri poşetlere toplamıştık. twitter'a attığımız resimlerden sonra öğlene kadar onlarca insan temizlik yapmaya gelmişti.Sonrası herkesin bildiği, çöpleri sürekli toplanan park olmuştu.
Bağımsız aday olunca da iyi örnek olacağımı, Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy vermeyen 13 milyon insanın en azından bir kısmının bizimle birlik olacağını düşündüm. Sonuçta şunu tekrar tecrübe ettim "Hayaller Ferrari, gerçekler Metrobüs"
Çok keyif aldığımız ve inandığımız çalışmalar yapıyor, internet üzerinden paylaşıyoruz. Ve göreceksiniz , bir sonraki seçimde pek çok siyasi parti mensubu benim yaptıklarımı yapıyor olacak. Biz bugün "Dünya yuvarlaktır" demeyi görev olarak görüyoruz. Bu nedenle Bağımsız Aday Hareketi'nin seçimden sonra da var olacağını düşünüyoruz.
Ben veya başkası fark etmez, mecliste 550 tane dürüst insan oluncaya kadar çalışmalarımız devam edecek.
 3cü bölgede oy kullanıyorsanız mutlaka bir incelemeniz gereken bir aday. Düşünsenize, meclis Berkan ve ona benzeyen tam bağımsız insanlarla dolu olsa neler değişir bu ülkede. Yolun açık olsun Berkan.

Bu da onun tanıtım yazısı:
 

Berkan Çelik Kimdir?

1986 Avusturya’da dünyaya geldi. Sinoplu inşaat işçisi bir baba ve Kosovalı emekli bir annenin tek çocuğudur. Altı yaşında Türkiye’ye kesin dönüş yapan annesiyle beraber önce İstanbul Küçükçekmece’ye, oradan da halen yaşamakta olduğu Avcılar’a taşındı. Burada ilköğrenimi Ambarlı İlkokulunda tamamladıktan sonra Zeytinburnu Adile Mermerci Anadolu Lisesi’ni kazandı. Avcılar Merkez’de esnaf olan annesinin çalışması sebebiyle lise yıllarında yaz tatillerini Kumburgaz ve Silivri’deki teyzelerinde geçirdi.
2004 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık bölümünü kazandı. 2005 yılında okuluna daha yakın olan Beyoğlu ilçesine taşındı. Üniversite yıllarında tiyatro, dans, voleybol, basketbol, futbol, yüzme kulüplerinde aktif görev aldı ve yöneticiliklerde bulundu. Yüzme kulübü başkanlığı yaptığı dönemde eşi Özge ile tanıştı. Okula devam ederken aynı zamanda çeşitli mimarlık şirketlerinde çalışmaya başladı. 2012 Haziran ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun oldu. Hemen arkasından askerliğini Ankara’da Güvercinlik’te kısa dönem er olarak yaptı.
2013 Gezi Parkı Olayları sırasında ikamet ettiği Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki evine çok yakın olan Gezi Parkını kurtarmak için mücadele eden arkadaşlarının yanına gitti. Kullanılan orantısız güce karşı, Gezi Parkı`nda bireysel değil toplumsal mücadele edilmesi gerektiğini gören Berkan Çelik, halkın meclise taşınmasının önemini görerek bununla ilgili bir adım atmak istedi.
Toplumdaki adaletsizliğe ve kutuplaştırılmaya karşı aktif siyasete katılmaya karar verdi. Siyasetin vesayetine karşı insaniyetin hakkaniyetine inanarak Gezi sırasında aktif rol oynayan çeşitli sivil toplum örgütlerinde gönüllü olarak görev almaya başladı.
Gezi sonrası bu tür hak arayışlarına karşı hassaslaşan Berkan Çelik, Cihangir ve Avcılar Forumlarına düzenli olarak katıldı. Avcılar Forumu`nda Antikapitalist Müslümanlarla tanışarak toplantılarına katılmaya başladı. Bu sırada yeni kurulmuş Gezi Partisi`nin teşkilatlanma sürecinde Beyoğlu ilçe örgütlenmesinde aktif olarak görev aldı.
Halen özel bir şirkette şantiye sorumlusu mimar olarak çalışmaya devam ediyor, aynı zamanda da yardım kampanyalarında görev almayı sürdürüyor. 2014 Haziran ayında Özge Devay`la hayatını birleştiren Berkan Çelik, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde İstanbul 3. Bölgeden bağımsız milletvekili adayı.

 Ve adayın iletişim bilgileri:



O Ses!!!!

$
0
0

“Bunlar dört dörtlük cahil! Bunlar sapık! Bunlar şaklaban, bunlar köksüz! Bunlar ikiyüzlü! Bunların cibiliyeti bozuk! Bunlar haşhaşi! Bunlar ayyaş! Yahu bunlar çok zavallı ya... Bunlar faiz lobisi, bunlar terörist! Bunlar çapulcu! Bunlar yalılarda ellerinde akıllı telefonlarla tweet atar! Bunlar Zerdüşt! Bunlar Zaza! Biliyorsunuz, bunlar Alevi... Bunlar satılık! Bunlar ithal! Bunlar eşcinsel! Bunlar solcu ateist! Bunlar maşa! Bunlar paralelci... Çok afedersiniz, biliyorsunuz bunlar Ermeni! Bunlar hain!”


Köpeklerin oruçlu polis tarafından "beni günaha soktu" diye vurulduğu; kaçakçılığı engellemek için katırların jandarma askeri tarafından kurşuna dizildiği; sokak kedisinin penisi ve testislerinin kimliği bilinmeyen kişilerce kesilip kedinin yol kenarına atıldığı;bir kız çocuğunun yıllarca cinsel saldırıya uğramasına tanık ve iştirakçi olan erkeklerin iyi halden salıverildiği;kadının yerinin bakanlar ve başbakan vs tarafından kısıtlandığı ve önemsizleştirildiği; 7 yaşındaki kız çocuğuyla evlenen 60 yaşındaki adamın dine uygun ama erkeğe aşık olan bir erkeğin günahkar ilan edildiği; hatta resmi nikah  şartının imam nikahı için kaldırıldığı ve Anadoluda yüzlerce kadının kuma olmasına alınıp satılmasına ortam sağlandığı; karikatür çizenin ahlâksız, haber yapıp yazı yazanın vatan haini, Atatürk’ü sevenin darbeci, Uludere’nin ve Reyhanlı’nın hesabını soranın bölücü, vatanını sevenin faşist, kentindeki son yeşil alanı koruyanın CIA ajanı, onur Yürüyüşü yapanın Avrupa ve ABD güdümlü sapık, nükleer santrale karşı çıkanınsa gerici ilân edildiği bir zamanda yaşıyoruz.

Kendi görüşlerinden olmayan herkese bir kulp takan ve en acımasız suçlamalarla mahkemelerde süründürmekten veya SS takımı haline gelmiş güya vatandaşı korumakla görevli polisin zulm etmesine imkan sağlayan bir yönetici grubun olduğu devirdeyiz. Fiilen hükümet olmadığı halde o polis bugün yine emirlerini dinledi beyefendinin ve kendilerinden olmayan insanlara ramazanı bahane edip zulm etti.

Bir yandan Suriye bataklığına bu ülkenin evlatlarını göndermek için büyük bir algı çalışması yaptırıyor, kendi evlatlarını askere göndermeyen beyefendi. Bilmem savaş sonucunda başkanlığı garantileme düşüncesi mi yoksa maddi kazancına kazanç katmak mı.

O ben verdim emri bennn diye meydanlardan bağırıp güzel gülen çocuklarımızı öldürtmesini henüz unutamamışken şimdi gençlerimizi savaş bataklığına yollamaya çalışıyor. Satın alınabilen ve koltuk sevdasına düşen muhalif parti vekilleri ise koalisyon bile düşünüp sokaktaki insandan ne kadar uzak olduklarını tekrar kanıtlıyor.

Savaş kararı alırsa yine bizler çıkacağız sokaklara savaşa hayır demek için, yine bizler gazlanıp,plastik mermiyle vurulup kör-sakat kalacağız. Ama ahdım olsun, ben savaşa hayır demek yolunda her şeyimi veririm, gözümü de canımı da. Yeter ki bu vatanın çocukları deli bir adamın ihtirasları için ölmesin.  Ve eğer sandık sandık dedikleri halde sandıktan çıkanı tanımazlarsa, bu sokaklar öyle bir karışacak ki 2013 Gezi' yi mumla arayacaklar. Biz efendilikle medeni direnişi yaptık, onlar bizi katletti. Bir Gezi daha olmaz, kanlı ve silahlı iç savaş olur.

Na'ber?

$
0
0

Na'ber blog, na'ber blogdaşlar? Elim gitmiyor epeydir hiç buraya farkındayım, ama sanırım çoğu blogger da benim gibi. Neyse azıcık kulak pası giderelim dedim sadece.




öyle dudak büküp hor gözle bakma bırak küçük dağlar yerinde dursun çoktan unuturdum ben seni çoktan ah bu şarkıların gözü kör olsun güzelsen güzelsin yok mu benzerin goncadır ilk hali bütün güllerin aklımda kalmazdı yüzün,ellerin ah bu şarkıların gözü kör olsun bir gülüşün var ki kaş çatar gibi en sıcak sözlerin azarlar gibi hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi ah bu şarkıların gözü kör olsun sonunda tuz bastın gönül yarama nice dağlar koydun nice arama seni terkedip de gitmek var ama ah bu şarkıların gözü kör olsun

Helva

$
0
0

Hep yeriz, çok da severiz değil mi un helvasını? Hep annem yapardı, oğlum helva istiyorum derse anneannene söyleyeyim de ilk gittiğimizde yapsın derdim. İrmik helvası da aynıydı gerçi, Kağan hala anneannesinin helvasının üstüne beğenmez hiç bir irmik helvasını.

Bir kaç öylesine deneme dışında un helvasını ilk ciddi olarak annemin 7  mevlüdünde gördüm. Yaşdaşı ve hala yaşayan teyzelerimiz mutfakta aa bakır tencere olmalı, yok tereyağsız yapılmaz, nerede bakayım çam fıstıkları diye çemkirirken ben balkonda rakımı yudumlamaya çalışıyordum.
Din inancım yoktur, allah ise benim için hep sorgulanan bir kavramdır; haliyle dini ritüeller de sorgulanır. O akşam helvayı sırayla karıştırmayı, o karıştırmanın bir aşamaya kadar kol kuvveti gerektirdiğini, her karıştıranın o sırada dua okuması gerektiğini falan öğrendim.

Helvanın tat süperdi ama Günver teyze.

Bu gece annemin ölümünün 2 yıl 25 gün sonrası. Neler olmadı ki; mesela peder bey birinci yıl mevlüdünün ertesi günü beni arayıp ( sanki evvelki akşam birlikte değilmişiz gibi) bir hanım arkadaşım olsa ne dersin diye sordu. Sonra ne diyeceğimi umursamadı,hatta kim ne derse desin umursamayıp kadıncağızın biriyle evlendi. 10 kasımda evlendi, 10 şubatta evinden kovdu. Kadının çektiği eziyete mi, adını bile bilmeme gerek olmayan kadına annemle aynı şeyleri yaşadıkları için üzülmeme sebep olmasına mı, yoksa m..na koduumun adamı diye benden daha çok ablama yaşattıklarına mı sinirlensem bilemedim o süreçte.

Neyse helva diyorduk.

Boktan geçen günlerin sonunda çok çok boktan geçen günün gecesinde birden hadi helva yapayım dedim. Un helvası. Ve sanırım anladım.

Neden o helvayı herkes karıştırıyor, çünkü herkesin dökmesi gereken bir iç acısı var,hem karıştırıp hem ağlıyorsunuz. O karıştırırken dua okuma kısmını bilemiciim ama o da kesin redemption ile ilgilidir.

Kol kası lazım, göz ayarı lazım, burun koku alabilmeli, daha bir kaç şey daha. Sonuç şu ki o helva boşuna yapılmıyormuş arkadaşlar. Kiminin gözyaşını kiminin küfürlerini içeriyor. Ama eğer helvayı ölmüş sevdiğiniz insanı düşünerek yapıyorsanız içine hatalarınızı, pişmanlıklarınızı, keşkelerinizi, özleminizi daha bir çok şeyi koyabiliyorsunuz. Döktüğünüz içinizken de aklınıza başkasının timsah gözyaşları geliyor ve çok sinirleniyorsunuz

Böyle işte.


Darbeye İlişkin Sorular

$
0
0

Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet! diyen bir gazeteci Ece Sevim Öztürk . Twitter sosyal medya hesabından bir flood başlattı bir süre önce. Çok dikkatle okunması gerekiyor, belki bundan on yıllarca sonra mahkeme salonlarında sorulacak soruları bugün büyük bir cesaretle sorabilen gazeteci gibi gazetecilerden biri.

İçeri alınır, twitter kapatılır, sosyal medya yasaklanır falan, burada da kalsın bu sorular, kaç kişi okur ve soruları sorarsa o kadar yararlı bence. Copy paste yapıyorum çünkü metini düzenlemek epey zahmetli olacak, aslını okurum diyenler ve emeğin hakkını teslim etmek için bu cesur gazeteci BURADA yazmış bunları.

NOT: Lütfen görsel hakkında soru sormayın ya da yorum yapmayın, BİLİYORUM 15 temmuzdan olmadığını.




Viewing all 28 articles
Browse latest View live